Bugün
absalom gibi yazasım var aslında. Şimdi güzide arkadaşlarım diye söze başlayıp, sayfalarca süren bir anlatımın sonunda, aslında levreği falan unutup gittiğiniz ve yahu ne diyordu bu evren diye sorduğunuz anda söze başladığım yere geri dönüp üç satırda aklınızı almak vardı da... Hadi dedim, hafta başlıyor. Yormayayım güzide arkadaşlarımı... Hepi topu bir fırında levrek anlatacağım dimi ama...
Gene de klasik anlatımlarımın dışına çıkıp şöyle bir ilginçlik olsun, blog dolsun edası ilen sözlerime başlıyorum. Ve Allah sizi inandırsın AŞK felan da yok yazımda, bak valla, mesela ayrılık yok, acı yok, hüzün, gam, keder desen boşuna arama.YOK. Ben klasik bir kadın blogger olarak bunları reddediyor, ev yemekleri bloglarının da
conceptinden uzaklaşıp şöyle İLGİNÇ, farklı, ekzantirik filan felan feşmekan bir yazı yazıyorum. Ay burada da
Sazan olup, hayata balıklama atlayıp, anla beni okur diyesim geldi. Ama beni anlamak için buradan bir zahmet
kediye gitmeniz lazım ki hissedesiniz halet-i ruhiyemi.
Önceliklen, bir önceki yazı okunmuş mu, sindirilmiş mi ve öğütülüp, tüketilmiş mi bir kontrol edelim.
Ben bu sabah ailemle nereye gittim? (Pazara da hangi pazar?)
Kahvaltıda ne yediydim? (de, geğirdim - ben nazik ve sağduyulu bir insanım, içime doğruydu eylemim)
Eve gelir gelmez ne yaptım? (Çiş sayılmaz)
İlk pişen yemeğin adı ne? (Tarihte değil ayol benim evde, bugün)
Malzemelerden beşini say... (Marul yaprakları tek tek sayılırsa kabul olmaz)
Evetttt... Soruları doğru cevaplayan 2500 (ikibinbeşyüz, evet yanlış okumadınız) okuyucumuz, az sonra fotoğraflarına mazhar kalacağınız canım fırında levreğin tarifini alabilecek benden. Resimli anlatımla çözerim ben çok akıllıyım diyorsanız, ben sizden daha akıllıyım, bazı ip uçlarını fotoğrafa eklemeyerek, bir nevi malzemeden çalma cinliği ile, gizli tarifimin sırrını koruma altına almış bulunmaktayım. Burada gevrek bir gülüş var aslında. He he he yazayım, siz anlayın.
Şimdi reklamlar...
Balkon Bar Gururla Sunar
Evinli Yatakda, Karabiber Tanesinde Kereviz Yaprağı Kokulu Çarşaflarda, Fırında Levrek
Şef Evren'in, gizli mutfağına girmeyi başaran acar muhabirimiz, sırrı öğrenemeden geri döndü. Ve fakat, lakin, elimizdeki çok önemli fotoğraflar bu işin sırrının çözülmesinde önemli ip uçlarını barındırıyor. İncelemek istersen fotoğrafın üzerine gel, bir tık, büyüt fotoyu incele inceleyebildiğin kadar. Hatta
download et, sakla. İster
print out et, akşama da yanında yat, sen bilirsin.
Az Sonra... Gerçekler... Burada bir flash flash gerekiyor ama naparsın. Teknolojim buraya kadar.
Gerçek şu ki, bu levreğin tarifi falan yok, ama şahane bir hikayesi var. Bak valla diyorum ya. Sen oku, beğenmezsen yeme. Ama müsadenle kendi anlatım dilime dönmem lazım, çünkü az sonra tükenecek enerjim türlü çeşit takla atacağım diye. Unutma, ben yaşlı bir blog yazarıyım, eski alışkanlıkla bildiğim üç beş kelimeyle dilimin döndüğü kadar yazarım.
Ben oldum olası severim yemek programları seyretmeyi; dergilerini, kitaplarını kurcalamayı, ciddi bir arşivimde vardır üstelik. Seyrettiğim yemek progrmalarından birinde, italyan bir kadın fırında balık yapacaktı ve kereviz sapları ile bir yatak hazırladı. Hatırladığım kadarıyla, havuç, patates, kereviz sapları ve domates suyu çok çok kısık ateşte öldürülüyordu. Sonra balık tepsinine alınan bu evinin üzerine konan balık fırınlanıyordu. Balık sever biri olarak; hafta yedi, öğün on balık yiyebilirim ben. Böyle olunca da farklı farklı tatları denemeyi de severim. Tariflere sadakat konusunda mimlenmiş olan ben, tabi ki benden beklenen bir tavırla aklıma estiği gibi denemeler yaparım ama söylenene göre elimin lezzeti varmış, ben yiyenlerin ve bu lafı edenlerin elçisiyim.
Bugün bildiğiniz üzere köylü pazarına gidince, levreği fileto yaptırmıştım. Yarım kilo kadar gelen balığımın yarısını buzluğa kaldırdım. Yarımı ile de fırında levrek yapmaya karar verdim. Önce teflon tencereye bir parça zeytinyağ koydum ama bir çorba kaşığı ancak vardı. Biraz toz şeker serptim ve üzerine dilimlediğim soğanları halka halka yerleştirdim. Patatesler de yuvarlak yuvarlak kesilip soğan halkalarının üzerinde yerini aldı. Kırmızı ve yeşil yağ biberlerini, sarımsağı, incecik dilimlenmiş havucu da üstlerine tablo gibi yerleştirdim. Üzerine, yarım su bardağı kadar, toz zencefil ile tatlandırılmış domates suyuna, bir o kadar balık suyu ekleyip malzemelerin üzerinde gezdirdim. Az muskat rendesi ve tane karabiber ile deniz tuzu ekleyip kapağını kapattım ve ocağın altını mum alevinden hallice bir kıvama getirip 10-15 dakika pişirmeye bıraktım.
Kokular yayılmaya başlayınca, tencerenin altını kapattım. 2-3 kereviz yaprağını evinin üzerine bıraktım, buharın da etkisi ile lezzetlerini salınca yaprakları aldım. Karamelize olmuş soğanlar üste gelecek şekilde, fırın kabına yerleştirdiğim evinin üzerine balığı boylu boyunca uzattım. İki parça kuru domatesi balığın altında kalacak şekilde yerleştirip, 220 derece fırında 15 dakika pişmeye bıraktım.
Bana kalan 15 dakikada, önceden temizlenmiş marul, roka, taze soğandan bir salata yapıp, kırmızı lahana ile renklendirdim. Nar ekşili, salata sosu ile tatlandırıp yuvarlak beyaz bir kaseye ellerimle harmanladığım salatamı koydum. Üzerine az biraz kapari ekleyip, deniz tuzu serptim.
Balkona haızrladığım masamı özenle yerleştirip, bir amerikan servis koydum, hazırladığım menü ile gün batmadan, kendimi bir kez daha şımarttım. Üşümiyeyim diye, omuzlarıma polar bir şal almayı unutmadım.