08 Haziran 2009

GÜL


- Gülümsemek yakışıyor sana...
- Herkese yakışır gülümsemek...
- Kuşkusuz ama hayır hayır... Sen gülümseyince gözlerinin kahverengisi renk cümbüşüne dönüşüyor adeta...
- Eeee güleyim ben o zaman hep...
- Sen gül hep... Ben de seyredeyim...
- Hep mi?
- Hep...
- Ya ağlarsam...
- Gene gülersin...
- Ya donup kalırsa bakışlarım...
- Hayat bu donup kalır tabi bakışlar... Ama buz gibi erir zamanla...
- Ya gidersen...
- Gene gülersin...
- Sen gidince de mi?
- Ben gidince de...
- Anlamadım ki...
- Ne aptal adammış dersin arkamdan, beni bırakıp gidebildi...
- Aptal...
- Aptal...
- Demem?
- Demelisin eğer bırakır gidersem... Ve gülmelisin ardımdan...
- Ağlarım ben...
- Ağladığın onca andan sonra geriye ne kaldı?
- Hüzün...
- Başka?
- Keder...
- Kaybedilen zaman?
- Çok...
- Kazanılan?
- ???
- Bak gördün mü her gidenin ardından ağlarsan kaybedersin zamanı, oysa gülersen, gülebilirsen, kazanan sen olursun... Bilirim kaybedince zordur ve anlarım kolay değil başa sarmak... Ama her gidiş bir gelişin habercisidir ve sen ne kadar az kaybedersen o kadar çok kazanmaya yaklaşırsın hayatı...
_____________________
Fotoğraf / 1x.com

BİRLEŞME

Evvel zaman önce bir sabah uyandığımda ve yorulduğumda; olur mu olmaz, sever mi sevmez, biter mi bitmez ikilemleri ile fallar bakmaktan: Karar verdim hayatımı ayırmaya... Kendi dünyamdan çığlık çığlığa çıkan 'tut ellerimi' - ayrı bir blog olarak - geçmişi, sersenişi, kendime seslenişi ve kişisel durumlarımı anlatacaktı sadece...

İki zaman önce fark ettim ki; 'tut ellerimi', 'evrenin dünyası'ndan kopup gelen çığlıkların resmedilişiydi, tıpkı; yüreğimden geçenler, içimden dökülen sıkıntı, aşka aşık hallerim ve diğerleri gibi... Düşündüm üzerine; neden ayırmıştım dünyamı... Yazdım aslında 'tut ellerimi'nin son yazısında - yazarkenki farkındalığımı bugün anlamlandırmam ayrı bir yazı konusu bile olabilir aslında - zaman mürdüm eriklerine yol vermenin zamanı... Köşe başında durup selam vermenin aşka...

Şimdi başka bir fal bakıyorum ben papatyayla: Olur mu olur...

_________________________________

07 Haziran 2009

SEVİYORUM BEN


Şu saat oldu.... Henüz hiç birşey yapmadım güne dair, çamaşır asmak ve uyumak ve düşünmek ve okumak dışında... Dolandım durdum tanıdık bildik satırların arasında... İnsan geriye doğru düşünmeye başlayınca ne çok ayrıntıyı farklı bir algıyla yakalıyor şaşırdım: Sen bir f1 pistinde iddialı bir pilotsun hayranların kapalıda senin adını haykırıyor... Oysa ben yeni aldığım ehliyetimle sana kafa tutuyorum hem de ters virajlı özel bir pistte... Sence de biraz aptal cesareti değil mi benimkisi...

Farkındalığımla birlikte keyifsizliğim giderek artıyor... Giderek dipe vuruyorum... Kendimin bu hallerini hiç ama hiç sevmiyorum... Dünkü kadını resmedişime baktım da mutluymuş o anda... Ne kısa sürüyor dedim kendime... Bilmediğin sularda boğulman ne kadar kısa sürüyor... An itibarıyla fotoğrafımı çekmek istedim hani karşılaştırayım diye.. Hüznün fotoğrafı çekilir mi söyle... Çekildi varsay, hissedilir mi peki... Vazgeçtim o anda...

Ben zaten ne zaman aynaya baksam hep derin kederlerdeyim... Dün güzeldi... Umudun resmini görmek istersen ya da biri sana sorarsa; hani abidinin mutluluğun resmini yapmasını istemiş ya şair, hah işte o misal: Fotoğrafımı göster onlara...

Fark ettin mutlaka: Kendimi ortaya koyuyorum; 'hadi düşmanın cephesine gittin be güzel, bari bir ağacın ardına saklan' dimi? Yok ben meydanlara çıkıp bağrınıyorum
vur beni... vur beni... vur beni... diye. Sen benim samimiyetime aldanma, kim ister ki henüz 40'ında ölmeyi... Ha bu arada üçüncüye gerek yoktu belki... İkincide çoktan susturuldu sesim... Çıkıyor sandığım son şey aslında nefesim...

İçimde garip, tarifsiz bir his var...
Çıkıp gitsin diye uğraştıkça, daha da derine saplanıyor...
Oysa sabahın ilk ışıklarıyla sevişmek nasıl da iyi gelmişti yüreğime...
Bir ferahlık yayılmıştı tenime...
Bir ürperti kendime getirmişti aklımı...

Seviyorum ben sabahları sevişmeyi,
Öğleden sonraları sarılıp uyumayı,
Geceleri seninle sohbeti...

Vaktin olursa: Düşman saflarında ağaç yoksa napılır bana anlatsana...
______________________________________________________

GECEYİ SANA RESMEDİŞİM

Söylenecek çok söz yok üzerine

Ay vurdu gece yüzümüze
Umut yüreğimize
İçimizde geceyarısının en kıvrak melodisi
Yüzümüzde içten bir gülümseme
Sen takılıp kaldın gözlerime
Ben kayboldum sözlerinde

Söylenecek çok şey yok üzerine




06 Haziran 2009

KARMAŞIK

Karmaşık bir sarmaşığın birbirine geçmişliği gibiyiz seninle... Uzaktan güzel gözüken herşeyin, yakından bakıldığında içinden ne kadar çıkılamaz bir hali var bilseler: Özenirler miydi dersin...

Bağlarımız kopsun diye yaktığım bütün mektupların siliniyor aklımın köşelerinden... Fotoğrafları kesip attığım gece dışında bir görüntü kalmadı zihnimde... Seninle gittiğimiz yerlerde başka anılar biriktiriyorum ben, düşününce beni gülümseten.

En çok seni sevdim ve unutulmazdın evet lakin bu ne senden vazgeçmek ne de unutmak... Bu sadece yüreğimde durmamanla ilgili farkındalığın tam da ortasında, hayata bir kez daha tutunma umutlarını yeşermek üzere, kurumuş sarmaşığın zoraki hayata tutunuşunu resmedip, mürdüm eriklerine yol vermek... Yeni yepyeni bir sevdaya yol almak üzere yola çıkarken; senden daha çok, senden daha unutulmaz, senden daha büyük bir aşka selam durmak için... Selama bir selam veren olur mu bilinmez ama köşe başına çıkmadan köşeyi dönmek mümkün değil gibi gelir bana...


SANA KENDİMİ RESMEDİŞİM


Gecenin ilerleyen saatlerinde iki çift sözeydi hasretin, bir dokunuşa, bir sarılışa... Bilmediğin sularda yüzmekten ürkek halin, bir gece öncesinden kalan uykusuzluğun, heyecanla eve gelişinden arda kalan kırıntılarınla, oturdun köşe koltuğuna... Yorgun göz kapakların kapanmasınlar diye aralarına sıkıştırdığın kurdanlar eşlik ediyorlardı o gece sana. Sen, nedenini bilmediğin bir çaresizlikle kıvranırken abinin sözleri geldi aklına; 'insan seçimleriyle şekillendirir yaşamını' derdi sana kızdığında... Kızgın değildin ama sanki bir parça kırgındın. Bu, üzerinde durup düşünülemeyecek kadar küçüktü, ağır gelen onca yaşanmışlıktan öğrendiğin bir şey olmalıydı. Aklına abinin sözü geldi... İnsan seçimleriyle şekillenir.


Üzerine uzun upuzun bir yazı yazabilecekken, sen bir not düştün an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... İnsan seçimleriyle şekillenir.... 06.06.2009 / 21:00 / Bursa / Köşe Koltuk / Gözlerimde kürdan... Bekliyorum...


Beklediğin iki çift lafın gelmeyişi aklına takıldığında, bir not daha düştün an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... İnsan yek diğerinin neden vazgeçtiğini bile bile, bir seçim yapması gerekse, öteleyebileceğini mi seçer, yoksa diğerini mi? 06.06.2009 / 21:30 / Bursa / Hala aynı koltuk / Gözlerime batan kürdan... Bekliyorum...


Kafanda hayaller kurarken ve gözkapakların hayatın yorgunluğuna direnirken, delip geçiyor sol gözünü kürdan, akan bir damla kanla kendine geliyorsun. Hayat hep sol yanından vurdu diye dem vuruyorsun. Sol yanı kalmayan sen, üstelik solakken, sağ elinle, karşı tarafın durumu değersizlik olarak atfetmesinden çekinerek ama biraz da korkak, bir mesaj atıyorsun... Anlamaktan ve ağlamamaktan dem vurduğun cümlenin sahiciliğini henüz yazarken akan iki damlaya bertaraf ettirip, göndere basıyorsun... Bir "ya..." düşüyor yüreğine, bir not daha düşüyorsun an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... Yek diğerinin kurması gereken cümleleri kurmaktan ve taşıması gereken ağırlığı sırtlanmaktan ne zaman vazgeçeceksin... 06.06.2009 / 22:00 / Bursa / Banyo / Kürdan gözlerimi kanattı... Bekliyorum...


Yüzüne çarptığın iki avuç suyun ardından, parmaklarına takılan gözlerin, uçlarında birer damla su kalmış olduğunu fark edince, gece önceye dönüp de hatıranda kalanlara şaşıyor ve parmağının ucundaki bir damla suyu dudaklarına götürüyorsun... Kurumuş dudaklarının, çatlayan iki noktasına iki parmağını koyuyorsun. Aynadaki aksinin bir gece önceyi resmedişindeki kusursuzluğa şaşırıyor, telaşla salona dönüyorsun. An defterinin artık giderek sararan yapraklarına bir not daha düşüyorsun... Sanmalarının sonu geldiğinde, yaşamaya başlayacaksın... 06.06.2009 / 23:30 / Bursa / Köşe koltuğun en kuytusu / Gözlerim kan çanağı... Vazgeçiyorum...

04 Haziran 2009

KONUŞAN KELİMELER İŞİTEN YÜREKLER








La Paragas'ın harika hizmeti; ‘Hayırlı Bir İş’ ile başlayan sesli blog yazıları fikri, görme engellilerin de blog dünyasının bir parçası olmasını amaçlıyor…

‘Tüm engelleri aşan bir tam olmalıydık’ ortak fikrinde birleşen bloggerlar;
Buraneros, Uzağa Giden Kadın, Bugünü Yaşama Arzusu, Kırmızı Günlük ve Evrenin Dünyası; fikre logo desteğini esirgemeyen Pinonun Yeri, teknik destek konusunda araştırmacı Erkan Bal ve fikri duyar duymaz sahiplenip, sitelerinde duyuran Kara Kalem, Ateş Böceği, Persona Non Grata, tutsak, delfina, Hayat İzlerim ve Gereksiz Yazar'la giderek çoğalıyor olmanın heyecanı ile bugün sizlere de soruyoruz:

Sizce de harika değil mi?

Ben fikri sevdim diyorsanız…
Fikir sahibinin izni var kulaktan kulağa yayılması konusunda...

Kendi sesinizden ya da sevdiklerinizin sesinden yazılarınızı bloglarınıza ekledikten sonra ‘konuşan kelimeler’ etiketi ile etiketlemeniz, yarınlarda oluşabilecek bir ortak blog platformunda buluşmamızı kolaylaştıracaktır diye düşlüyoruz….

Peki benim blogumda sesli kayıt olduğu nereden bilinecek diyorsanız, logoyu kullanmaya ne dersiniz?

Kararsız kaldım ne olur ki bunun sonu diyenlere, beyaz yavru tavşanın niyet kâğıdını okumaları tavsiye edilir...

Konuşan Kelimeler İşiten Yürekler

Kulaktan kulağa oyununun gönüllü bir oyuncusuyum ben
Benim yüreğimden gelen senin yüreğinden duyulduğu gün
Gönülün gördüğünde buluşup
Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırında paylaşıyor olacağız hayatı…



Konuşan kelimelerin işiten yüreklerini çoğaltmak için
Biraz daha beklemek mi yoksa bugün hemen seslenmek mi?

________________________________________________

CILIZ / ÜRKEK / TİTREK


oysa keyifliydi gün
ve keyifliydi gece bir o kadar
belki gene olmaz bir anın olmaz olsun bir diliminde
kendime sırdaş edişim seni yersizce ama anlarsın sen beni, dinlersin... belki...

keyfin bir uçtan bir uca gidişini resmetmek zor değil ne senin için ne benim için
aniden gidişinin benden bağımsız bana yansımasıdır bu gece umuyorum
yoksa keyfin yansıması gereken bir midnight jazz cdsine
keyifsiz bir anıyı yüklemek çok acımasızca olacak

gece tam da yarısına yaklaşmışken ve ben balkonumdaki serinliğin nedenini
az önceki yalın, bir gece önceki iyi gecelerden uzak ve
belki öpücüğe sarılıp uyumuş adamdan olamayacak kadar soğuk gibi cümlelerin neresinden nasıl bir açıklama gelir diye beklerken
söndürüyorum sana yaktığım mumları tek tek
sonuncusuna kıyamıyorum
zamana yayılmış bir bekleyişin zamana yayılan alevi olarak kalıyor köşede
cılız, ürkek, titrek

oysa dün gece…
bir öpücüğün sıcaklığına ne kadar da yakın hissetmiştim kendimi...
ne yanılgısın sen yürek
ne koca bir saçmalık
şimdi keyfin yerini keder almışken
sanmalarının kapısını kapat ve
cılız, ürkek, titrek
zamana yayılmış bir bekleyişin zamana yayılan sanrıları ile bekle köşende
ne cüretti ki seninki zaten
söylesene nasıl bir cüret

02 Haziran 2009

TAŞ

Kadın sahilde yürürken ayağına takılan taşı alıp avucuna, tuttu bir süre... Taşa sıcaklığı geçmek üzereydi ki, aniden taşı fırlatıp attı... Taş suda 3 kere sekerek, her vurduğu darpede hareler yarattı. Keyif aldı seyretmekten hareleri kadın... Sonra aniden taş battı.

Yansımasını fark etti suyun yüzeyinde... Seyretti bir iyice... Hayattan keyif aldıkları da bir çizik atmıştı, sıkılıp üzüldükleri de. Melodisini mırıldandığı şarkının sözleri aklına gelmeyince pek de kafasına takmadı. Ayağa kalktı. Yansımasını suda bıraktı.

Havanın güzelliğine kanıp sanılarak yürümeye başlamıştı ki, bir rüzgar esti saçlarını savuran... Umursamadı. Soğudu hava ve karardı gökyüzü. Karardı deniz. Karardı yüzü. Sıkıldı içi. Çok sıkıldı. Çıkarıp içini havaya fırlattı.

Bir gece önce keyfe yattığı düş ne de çabuk kedere bırakmıştı yerini. Aldı düşlerini yüreğinden, söktü tek tek kederinden. Bir yumak yaptı. Önünden geçen kara kediye verdi yumağı. Kedi yumağı oyuncak etti kendine. Oynadı, oyalandı bir süre. Parçaladı yumağı. Ardına bile bakmadan oradan uzaklaştı.

Kadın yürümeye devam etti. Ayağına bir taş daha takıldı. Aldı eline taşı. Sıcaklığı taşa geçiyordu ki, durup bekledi. Soğudu bedeni, hissetmedi elleri, taş yuvarlandı avucunun içinden. Kadın yığıldı olduğu yere. Avucundan düşen taşa geldi başı. Kanadı... Kanadı... Kanadı...

Acımadı canı, hissetmedi yüreği, bilmedi aklı, duymadı kulağı, ağlamadı yaşı...

Güçlü bir dalga parçaladı kadının taşa dönmüş bedenini. Sahilin binbir yerine dağıldı kadın. Sahilde yürüyen bir adam aldı bir taşı eline. Tuttu elinde sımsıkı önce. Sonra savurdu denize doğru. Taş sadece bir kez vurdu denizin yüzeyine. Hareler oluştu yüzeyde... Adam seyretti hareleri... Daldı derinlere. Geçen yıl bu zaman dedi, kaybetmiştim seni bu sahilde.

EVET BEN KADINIM



ben KADINIM
duygulu, şefkatlı, dürüst

ben kadınım
dimdik ayakta duran

ben kadınım
mükemmeli arama yolculuğunda dikenler olduğunu bilen

ben kadınım
kralın çıplaklığını yüzüne söyleyen

bu nedenle hormonlarıma sahip çıkmam isteniyorsa
bu nedenle sinirlenmemem bekleniyorsa
bu nedenle ağlamalarım rahatsız ediyorsa
boşuna!

kadınım ben
ağlayan, kızan, sinirlenen...

kral çıplak olduğu için suçlu değil...
kralın çıplaklığını görüp yalakalık yapanlar suçlu değil...
ben "ee bu kral çıplak" dediğim için mi suçluyum

eyvallah der geçerim
duydun mu hayat
adaletin buysa
eyvallah der geçerim
cezam neyse çekerim
ama bana karaya ak dedirttemezsin
fark etmedin belki ama ben aynı zamanda
ilkeli, hayata karşı duruşu olan, ayakları yere basan bir İNSANIM






___________________________________

Fotoğraf / 1x.com

01 Haziran 2009

NEDEN ?








Neden bir sorudur ?

Neden olmasın da öyle...


Sen şimdi sorular soruyorsun kendine...

Ben de...


Benim bir nedenim var.

Ya senin ki ne?


____________________________________


Kafanda sorularla uyandığında güne ve cevabın sadece sende olduğunu bildiğin zamanlarda, kime gidip sığınırsın?

Kendine mi?

Ona mı?

Bir dosta mı?

Anne ya da babana mı?

Bir kilisede mum yakar, bir camide dua mı okursun?

Türbe türbe dolaşır çaputlar mı bağlarsın dilek ağaçlarına?

Sen daha birini cevaplamamışken doğru düzgün, yenileri eklenir mi aklına?

Basit, cevabı sende bir soru; bir sabah uyandığında içinden çıkılmaz bir hal alır mı dersin, dönüşür mü kaosa...

NEDEN OLMASIN?

____________________________________





Fotoğraf / 1x.com