Bu sabah yine erkenden kalktım, hava biraz serin, bakkalın açılmasına zaman var. Evet, bizim hâlâ ayakta duran bir bakkal amcamız var. Hemen ilerisinde buraların bağrından kopmuş havlu marketler zincirine gitmektense bakkala gitmeyi seviyorum. O nedenle de az sonra çıkıp bir ekmek ve 2-3 gazeteden oluşan pazar sabahı ritüelimi gerçekleştireceğim. O zamana kadar olan vakite de, internet üzerinden 3-5 köşe yazarının yazılarını sıkıştırıyorum. Aslında, gazeteyi kokusunu duya duya okumayı sevenlerdenim. Beyaz ekranın soğukluğundan ve kokusuz oluşundan anlıyorum ki, ben duyularıma hitap etmeyen 'şeyleri' benimsemekte güçlük yaşıyorum. Teknoloji zamanla bunu da çözecek, inanıyorum. Ha, ben görür müyüm, bilmiyorum.
Eklenti: Bu sabah yazısını yazarken henüz şu haberi okumamıştım. Kervanı yolda düzme hadisesine bir örnek daha eklenmiş oldu ve endişelerime bir tutam daha tuz biber ekildi, ne yazık ki...
Fotoğraf / deviantART
Durga ve Saraswati
(*) İlgili yazıdan alınmıştır.
Soner Yalçın'ın Emir Kusturica Nâzım Hikmet’le akraba olabilir mi yazısını okudum. Yazının sonlarına doğru sorulan bir soru ve verilen cevap beni lise yıllarıma götürdü. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersimde başıma geleni anlatmıştım daha önce. Kısaca hatırlatayım: Ben dua ezberleyemem, dilim dönmez falan filan, teyzem hafız, her din dersi sınavı öncesi ağlayarak arıyorum teyzemi, teyzem her seferinde aynı şeyi söylüyor, önemli olan yürek güzelliği, duanı nasıl ettiğin, hangi dilde ettiğin değil diyor. Şükretmenin dili mi olurmuş diye de ekliyor. Ben din derslerinden Ahlak Bilgisi'nden de sorular geldiği için kıt kanaat ortalamanın altında zayıf sınırına yakın notlarla geçiyorum. Son sınav, tek soru: Ayet'el Kürs-i... Sınav başladı. Yanımdaki arkadaş kağıdına duayı yazdı, üzerine Evren yazıp benim kağıtla yer değiştirdi. Başladı kendi adına duayı bir kere daha yazmaya. Ben de oturup, onun bana yazdığı duayı silmeye. Ezberleyebildiğim bir kaç satırını yazıp uzattım öğretmenime. Ağlamaktan gözlerim aktı. Sınav sonuçları açıklandı. Ben geçer not almıştım, arkadaşımsa zayıf, itiraz etmek üzere elimi kaldırdığımda öğretmen bu ders aynı zamanda Ahlak Bilgisi dersidir, dedi. Hepimize de güzel bir ders verdi.
O zamanlarda meraklarım sonsuz olduğundan Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerim'i okumuştum. Aklımı karıştıran, kendimce sorularıma kendimce cevaplar bulamadığım zamanlardı. Okuyordum sürekli, merakla ve kaynak sınırlaması yapmadan. O dönemde kafama takılan bir konuydu, imanın şartı kaçtır sorusu. Bir İbn-i Sina, bir Ömer Hayyam, bir Farabi değilim belki ama en azından bu konuda kafamı kurcalayan hayır ve şer Allah’tan gelmez. Allah yarattıklarına niye eziyet etsin? (*) konusunda aynı paralelde durduğumuza seviniyorum. İyilik ve kötülük insanın içinde, O sadece bunu sana göstermek için önüne bir ayna tutuyor. Bakıp da görebiliyorsan ne ala...
Neden bu konuya pazar pazar değindin derseniz, din derslerinin bugün getirildiği noktadan duyduğum endişeden ve özellikle de inanç özgürlüğü altında artık baskısı -sağolsun CHP tarafından da körüklendi fazlaca- üzerimizde olan türban konusunu düşünüyorum da ondan diyebilirim. Oysa inanç özgürlüğünü konuşacaksak, tartışacaksak, türbanın ötesine geçip, kendi inancı ile örtüşmeyen tek bir din üzerinden öğretilmekte olan 'Din Dersi'nin ivedilikle 'Dinler Tarihi' gibi bir dersle yer değiştirmesi ve 'Ahlak Bilgisi' dersinin de apayrı bir ders olarak okutulması gerekliliği üzerine konuşmamız gerekmez mi? Buralarda bir yerlerde üzeri örtülen samimiyetsizlik konusunda ciddi rahatsızlıklarım var benim.
Şimdi yağmuru alıp üzerime, biraz nemli adımlarla düşüneceğim. Türkiye'nin en önemsiz sorunu nedir diye sormuş aysema... En önce en önemliyi bulup oradan bir sıralama yaparak ulaşmalıyım bu sorunun cevabına. Çünkü içimden bir ses, gündemin her bir dönemeçte gelip de oturduğu türban tartışmalarında bu tür anket sonuçlarının sağlıklı bir veri sunamayacağı kaygısını taşıyor.
Eklenti: Bu sabah yazısını yazarken henüz şu haberi okumamıştım. Kervanı yolda düzme hadisesine bir örnek daha eklenmiş oldu ve endişelerime bir tutam daha tuz biber ekildi, ne yazık ki...
Fotoğraf / deviantART
Durga ve Saraswati
(*) İlgili yazıdan alınmıştır.