13 Ocak 2022
Enne Tabiat Parkından Topuk Yaylası Tabiat Parkına
10 Ocak 2022
Mimoza, Strudel ve Geçmiş Zaman Kelimeleri
Bugün yeni bir gün. Her sabah gibi uyandım, sanki bu sabah biraz daha mızmız mıydım? Hafta sonu yaptığımız "Evlilik Yıl Dönümü Kütahya Turu" ayrı bir yazı konusu olacak; çünkü, çok özel ve sürprizli bir yolculuk oldu. Bugün "Her Güne Üç Güzel Şey" notu düşen Emekçikız ile aklıma düşen mimoza ve strudel ile çıktığım anılar yolculuğunun beni çıkarttığı kapı önündeyim. Mimoza, eğer bir gün kaleme alabilirsem, ada demek benim için. Ada ve aşk. Belki de gözümün gördüğü ilk "aşk" hali etkilemişti beni, bir gün kaleme alabilirsem, anlatacağım.
Şimdilik elimizde strudelli yazım var, sindire sindire okuyorum. 2014 yılından bugüne değişmeyen duygumun "sevgi" oluşuna şaşıyorum. Nasıl da derinden etkilemiş beni, nasıl da bugüne taşımış. Mutlu oluyorum. Günü, yüzümdeki bu ifade ile geçirebilirim. Mızmızlığımdan eser yok şimdi. İçim kıpır kıpır.
Strudel Gibi Bi'şey
Oysa kimse sevmez bir lokantanın ortasındaki masayı. Gittiğiniz yerlerde dikkat edin ortalar sonradan dolar. Biraz mecburiyetten biraz da bulduğun ile yetinmenden. Tek başınayken daha bir zorlanırsın orta yerde oturup da yemek yemeğe, sanırsın ki herkesin gözü sende. İki kişi daha kolaydır; bakışlar bile vız gelir sana. Zaten gözün karşındakine bakar. Onu dinler kulağın, sesin ona ulaşır bir tek. Fark etmez artık ortada olmak. Sen kıyısındasındır yaşamın.
Yazının devamı için... Strudel Gibi Bi'şey
08 Ocak 2022
Yolda İki Yolcu Olmak
2000'li yılların başında hayallere kapılıp, mantıktan öte kararları aldıran "aşkımla" düşmüştüm İstanbul yollarına. Büyük aşk, fırtınalara yenik düştü, ülkeler, kıtalar değişti, sonuç kağıdı ilk günden görülenden bir adım öteye düşmedi. Aşk patikasının zorlu yollarına yenik düşen, buruk acılarla bezenen anlar bir valize konuldu. O zamanlar "her duygu geçici, izin ver geçsin" düsturu bir anlam ifade etmediğinden, senelerce elde tuz, yara arandı ki, bulunması en kolay olandı.
Trikotajla yakın bağı olduğuna inandığım kaderim beni İstanbul'dan alıp Bursa'ya getirdi ki vakti zamanında "ölürüm de Bursa'da yaşamam" demişliğim de vardır. (Bkz. büyük lokma ye büyük söz söyleme)
Gün bu durur mu yine kovaladı. Ama ne kovalamak. 2015 yılında, duruşu afili, bakışı kaytan, gülüşü gamzeli bir adam, bana talip oldu. Aslında tav oldu da, O 83 yılında alzheimer olan, sonrasında 3 yıl benim de Onlu hikayelerde hatrı sayılır payımın olduğu bizli zamanların neredeyse her gününde hikayeyi annesine hep şöyle anlattı,
"Yolda yürüyordum, karşı kaldırımda bir kız. Endamlı yürüyüşüyle bastıkça kaldırımlar zangırdıyor. Pişt pişt diye seslendim, hafif dönünce, ben de hafif sağa dönüp, yan bir bakış attım, gamzemi de ihmal etmedim. Başladı mı paça suyu gibi titremeye. Baktım yığılıp kalacak kaldırıma, koştum belinden sarıldım. Baktım gözlerine. Vuruldu tabi bana. Dedim çay içelim."
"Eeeee içtiniz mi?"
"İçmez miyiz"
"Sonra ne oldu?"
"Evlendik işte"
"İyi iyi, parayı kim ödedi"
Gülüşmeler...
Dakikalar sonra,
"Nereden buldun bu kızı sen" arada, özellikle ben gidip onun o tombik yanaklarını sıka sıka sevdiğim zamanlarda, "tahtası eksiği" de derdi rahmetli.
"Dur anlatayım"
Hiç sıkılmazdı bu hikayeden, garip ama hastalığının sonucu onca yakın zaman hikayesini unutur, bunu unutmaz, özellikle anlattırırdı, sevgilim de hiç bıkmazdı anlatmaktan. En sondaki gülüşmeler için olduğunu fark ettim nice zaman sonra.
Görücü usulünden hallice, tanışması destansı, namazı arkadaşımızın nurlar içinde yatsın şakacı annesi tarafından kılınan, iki ortak dostun nişan hazırlıkları ortamındaki tanışlığımız, benim dualarımın kabulü gibi bir şeye dönüştü zamanla. İlk görüşte aşk değildi, zamanla pişen, olgunlaşan, taşların tek tek yerine sabırla konduğu, her bir ipliğinde, düğümünde, çözümünde sevgi, sabır ve anlayış olan bu tanış hali, merhametli, koca yürekli, sabırlı ve kıymet bilen bir adamla nihayet o hayalini kurduğum ve daha sonra dönüp baktığımda henüz ötesini yaşayacağımı algılamadığım zamanlara geldiğinde, "sevgi"nin kıymetini anlamamı sağladı. Derinime işleyen o sevginin yüreğimin derinlerindeki sonsuzluğun kapısını aralayacağını henüz bilmiyordum tabi ki.
Onun tarafından kabulümde ki en kıymetli cümle, bir akraba gecesinden, gelin yeğenden gelecekti,
"Evren abla, sen amcamın çektiği acıların, hayatın acımasızlığına karşı gösterdiği sabrın ödülüsün."
2015 senesinde bir kış günü, defterler ancak yetiştiğinden, takvimler 9 Ocak tarihini gösterirken, Bursa uzun zamandır, kar, boran, fırtına yaşamamışken ve bir gece öncesinde, kutlama yemeği sırasında, her şey tamam mı, sıralı sorularında "fotoğraf"a gelinmişken, "aaaaa nasıl ya unuttuk biz fotoğraf çektirmeyi" diyerek evden fırlayıp, kar fırtınası nedeniyle, unutulmuş fotoğraf çekimine mecburen yürüyerek, nikah memuru yarın gelebilir inşallah dualarıyla, en zorlu hava koşullarında, el ele omuz omuza giderken, bunu atlatırsak, her şeye göğüs gereriz diyerek çıktığımız yolculuk 7. yılını geri bırakıyor.
4. yılın sonunda Zürih seyahati dönüşünde, şöyle not düşmüştüm.
"Işıl ışıl 4 yıl bitti, pek çok güldük, pek çok gezdik, pek çok gördük, pek çok yedik, pek çok yürüdük, pek çok okuduk, pek çok izledik, pek çok konuştuk. Ama en çok sevdik. Seni seviyorum. "
Darmstadt gezisi sonrasına denk gelen 5. yılın sonundaki sevgililer gününde ise şöyle bir not;
"Günlerce sevgiyi kutsayabiliriz. Kıymet bilmek tam da böyle bir şey değil mi? Sen olmasan da yolda olurdum ama bu kadar güzel mi olurdu yollar bilemem. Yolculuğumuz uzun sürsün, durağımız bol olsun, anımız çok olsun, kahkahası bol, sohbeti hep keyifli olsun. Hayallerimiz gerçeğimiz olsun. #yolda2yolcu olmak demek #evrencemutluluk demek."
Geçen yıl peş peşe Covid olunca, düştüğüm not bundan nasibini aldı elbet;
"Değişime ve gelişime açık olduğumuz bir yılı daha geride bıraktık. Yollarda olmak kadar evde oturmak da maceralıydı. Peş peşe covid olduk. Böylece hastalıkta, sağlıkta, varlıkta, yoklukta birbirimize yoldaş olduk. Bence bu yıl da çoğaldık üstelik sadeleştik ve galiba böyle pek daha güzelleştik. Nice yıllarımız, yollarımız olsun."
Şimdi takvimler "resmi akti" göstermeye yaklaşıyor. Önceki yılki notların altına imzamı atıp, her birinin kelimesi kelimesine tıpkısını ve daha fazlasını ifade etmek isterken;
notlara yenisi ekleniyor,
"Bütün hikaye buymuş biliyor musun? Yolda iki yolcu olmayı becermek. Yolları birlikte keşfetmek, birlikte öğrenmek, birlikte aşmak. Bir film repliğinden bir hayat öğretisi çıkartmak, bir yolculuktan bazı dersleri tekrar etmek gerektiğini anlamak. 7 bitiyor. Sağlığa, neşeye, keyfe, yollara, yolculuklara, mutluluğa, huzura ve en çok ama en çok derin, içten, samimi, sarmalayan ve kucaklayan sevgimize, şerefe."
Fotoğraf / Evimizin duvarından, geçmiş yıllar anılarından.
#yolda2yolcu siz bu satırları Cumartesi veya Pazar okuyorsanız, Domaniç üzerinden Kütahya yolculuğunda olacak.
05 Ocak 2022
Aydınlanma
Sabah aniden uyandım. Zihnim tiyatroyu kurmuş, rüyamda ele geçirmiş egom sahneyi. Oynatıyor sevmediğim bir filmi, tüm karakterleri öyle bir yerleştirmiş ki sahneye, içimin korkuları, beni kıran, parçalayan ne varsa, görüntü, tavır, söz... hepsi "Erving Goffman'ın Dramaturji Yaklaşımını" benimsemiş egomun son şahaserinden kesitler sunuyor. Dramaturg egom ve işbirlikçisi zihnim, Oscarlık oyun sergileyen başrol, karakter ve yardımcı oyuncularla en acımasız sahneyi çekerken, uyandım. Aniden.
Gereksiz Acıları Çekmeyi Reddedin ⛔️
Aynı kötü filmi para verip yüz defa izlemezsiniz, ama aynı kötü hatırayı zihninizde yüz defa yeniden canlandırırsınız.
Zihniniz kötü hatıralarınızı tekrar tekrar ortaya çıkarır ve size her defasında aynı sıkıntıyı, aynı üzüntüyü yeniden yaşatır. Rahatsızlık verici bir anı belirdiği anda hemen dikkatinizi ona verir ve üzerinde düşünmeye, yorumlar yapmaya başlarsınız. Mesela bir arkadaşınızla veya sevgilinizle ettiğiniz kavga aniden zihninizde canlanır ve siz ettiğiniz kavganın anısına hemen dört elle sarılıp her şeyi bir kez daha en baştan yaşamaya başlarsınız. Üstelik bu defa orijinal kavganıza yepyeni pişmanlıklar da eklemişsinizdir: ‘Keşke o bana şöyle dediğinde ben de böyle deseydim…’ ‘Ben öyle deseydim o da böyle derdi. O zaman ben de derdim ki…’
Böylece hayal gücünüzle süsleyerek güzelce baharatladığınız aynı yemeği bir defa daha yersiniz. Fakat yemek bayat ve zehirlidir. İlk defasında olduğu gibi yine midenize oturacak ve sizi hasta edecektir.
Zihninizi eğitirseniz anılar sizi üzemez hale gelirler. Bu bir çeşit hafıza kaybı değildir. Anılarınız kaybolmaz, yine orada, zihninizin içinde dururlar. Kaybolan şey onların her defasında yanlarında getirdikleri duygusal yüktür. Hiçbir anı -eğer ona ilginizi yitirirseniz- kalmakta direnemez; bağımlılığı sürdüren şey anıyla aranızdaki duygusal bağlantıdır. Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. Anılarla ilgilenmeyi bıraktığınızda onların duygusal şarjı boşalır ve duygusal enerjisini kaybeden anı zamanla yitip gider. İlgisizliğiniz sizi özgürlüğe kavuşturacaktır.
Bunu asla unutmayın: gereksiz olan bir acıyı çekmeyi reddetmek, sizin en doğal hakkınızdır.
Zihni eğitmenin ve gereksiz olan bir acıyı çekmeyi reddetmenin en doğal hakkımız olduğunu kabullenmek zaman alıyor.
04 Ocak 2022
Var Bir Hayalimiz
Orkide mesela sıradan olurdu ya da kaktüs. Ben çuhayı seçtim. Mesajı güzel benim için; renkliyim, kırılganım ama dayanıklıyım der çuha. Bir fotoğraf ile renk ve model beğenime sunuluyor. Eyvallah diyorum. Bugün için elinde olur merakın olmasın diyor. Allah biliyor ya, içimdeki coşkun koşup boynuna bir kere daha sarılıyor. Dostum diye demiyorum, güzel adamdır, yüreği kocamandır. Severim kendisini, ama ne sevmek.
İçim kıpır kıpır ama sadece düne bugüne değil, var olan hayallerimin, gerçeğe dönüşmesine, dönüşürken yanımda olana, 31 Aralık gecesine ve elbet 1 Ocak sabahına, hep aynı coşkuyla karşılık veriyorum. Bunu yazarken fark ediyorum ki uzun zamandır, içim coşkun. Güne, ana, insana ait ve dair değil bu coşku, yaşamaya dair. Şu fani dünyada 50. yılını geçirecek olan bedenim, ruhum ve benliğimin minnetle dolup taşan halini pek seviyorum. Yolculuğum kolay olmadı ama kabul etmeliyim ki bir o kadar da şanslıydım. Güzel insanlarla kesişen taşlı yollarımı, seller de bastı, korsanlar da, çiçekler de açtı yollarımda, ağaçlar devrilip patikalarımı bile kapattı. Ama dedim ya şanslıydım bir biçimde, güneş her gün yeniden aynı ve benzersiz şekliyle doğdu.
Tüm bunları hatırlıyorum bir bir, aldığım küçük notları okuyor, gülümsüyorum. Arada hatırlayamadığım zaman, instaya başvuruyorum, orası fena, daldın mı çıkması vakit alıyor, insta anılar denizinde yüzerken bir fotoğraf gözüme takılıyor; 2020 senesinde altına bir not düşerek paylaşmışım, altındaki notu bugün de olsa yazabilirim halime, bir kez daha ve belki de daha da içtenlikli olarak şükür ediyorum.
2 yıl önce bu günler. Zürih sokaklarında yüzümüzde daimi bir tebessüm. Yoldayız çünkü. Yolda olmayı seviyoruz. Biz "yolda2yolcu" olalı beri @yolda2yolcu_h ile söylediğimiz bir şey var, "her şey daha güzel olacak" Bir niyetin tebessümle taçlandırıldığı gerçeklik hali. Elbet koca bir teşekkürü hak ediyor hayat arkadaşım, yüzümü hep güldürdü çünkü. Birlikte nice yollarımız, yolculuklarımız olsun inşallah..Hayatta en çok istediğim, varlığından gurur duyduğum, kardeşim olsun diye her şeyden vazgeçmeye niyetlendiğim @uzaytopuz hadi diyor, ben geliyorum siz de gelin. Zürih planı bile yokken, böylece ekleniveriyor listeye. Gidiyoruz. Ne güzel bir kardeşsin bir bilsen, ne yakışıklı, ne iyi kalpli. İyisin yani, güzel bir adamsın. Varlığın yetiyor, tüm güzellikler senin olsun emi..Uzakları yakın eden teknoloji ile annem babam da bizimle. Her yeri görebilirsinler istiyor insan. Bazen denk gelmiyor işte. Derim ya, kalpler bir olsun önce. Sevgi ile büyütülmüş, o şanslı çocuk benim. Yüreğim bu kadar büyükse ve sığıyorsa tüm dünya içine, onlar sayesinde. Hep var olun, dağ gibi gücünüz, denizler kadar sevginizle,.Minnettarım hayatıma, beni pişirme haline. Hırpaladığı da oldu, pamuklara sardığı da... İyisi de kötüsü de bize ya hayatın... Yaşıyoruz işte..Söz uçar yazı kalır ya... Kalsın burada.
Velhasıl, içimin coşkunluğu ile karşıladım 2022'yi;
Bol gezmeli, görmeli, kahkahalı, bedenen ve ruhen sağlıklı, huzurlu, dengeli, sabırlı, heyecanlı, az dertli, dostlarla kurulan sofraların bereketli, sohbeti keyifli, aile ile geçirilen günlerin kıymetli, tüm bunları yaparken yeter miktar paralı bir 2022 olsun.
30 Aralık 2021
Güzel Dilekler, İyi Niyetler
Bir kaç zamandır, olumlu düşünmenin üzerimdeki etkilerini gözlemliyorum. İyi niyetlerle döşenen yollardaki mayınları temizlemek kolay olmuyor. 49 yılın alışkanlıkları öyle bir günde falan silinmiyor. Anı yaşamak da denildiği kadar kolay değil.
Blog yazdığım o yoğun yazma, içini akıtma, içini dışarı çıkarma, içi dışı bir günlerden sonraya denk gelir, "instagram" ile tanışıklığım. Fotoğraf tutkuma eklenen kısa cümlelerle, zaman zaman yazdığım "evrence karalamalar" ile bloga olan özlemim kısmen törpülenmiş olsa gerek ki, uzun zaman bakmadım "Evrenin Dünyası'na". Zaten belli bir tuş sayısı ile nispeten "ciddi" mecra kuşum "twitter" da gündem takip ettiğim bir sanal alan olarak kaldı hayatımda.
Günlük tutmayı becerebilen insanlardan değilim. Öyle düzenli okuma, yazma, izleme ritüelim falan da yok. Denk gelir, okurum günlerce, aylarca, kitaplarca, denk gelir yazarım bloglarca, sayfalarca, denk gelir izlerim, saatlerce, bölümlerce. Bu aralar yazasım var. Akıyor gürül gürül klavyem. Hiç bir şey seyredemiyorum mesela. Okumak da sancılı bir "kıracaksın şeytanın bacağını", " işte bu kitap o kitap" nidalarıyla, günde 30 sayfa boyu ilerlemiyor. Ne zaman seyretmeye ya da okumaya niyetlensem, bir iç sıkıntısı, bir kafada planlar, akla hayale gelmeyecek iş listeleri, uzun zamandır aranmayan kişilere, "alo" deme isteği.
Bak bu aralar kendime bile fazla geldiğim bir durum var ki; "konuşmak", yeminle benim diyen dinleyicinin içi daralır. Benim kendimden içimin daraldığı oluyor. Bak ya acaba bu yüzden mi yazıyorum ben gene.
İnsta enteresan bir yer, öyleymiş hayatlar, böyleymiş güzelliklerle bezenmiş bir "sanal" dünyada kendini o dünyaya kaptırıp neden okunmuyorum, neden okunuyorum diye kafayı sıyırma noktasına gelenler mi ararsın, ara ara o "sanallık"tan bunalıp gerçek hayatına dönüş yapıp, orada barınamayıp yeniden "mış" hayatına dönenler, bunu hayatının itirafı olarak, salya sümük anlatanlar mı ya da ne bileyim, her anını ama her anını "story" yapıp, birileri hayatı ile ilgili bir şey söyleyince, kim oluyorsunuz da siz benim hayatıma laf söylüyorsunuz, benim özelim bana, siz karışamazsınız diye çemkiren ama özeli dediğini bile an be an "sanal"da yaşayanlar mı?
Galiba becerebilene, dozunu tutturabilene her "sanal" ortam güzellikler sunuyor. Biraz da ilgi alanının ne olduğu önem arz etmiyor değil. Herkes de "Meydan Larousse" meraklısı olmak zorunda değil. "Hey" dergisi hastası, "Müge Anlı" heyecanlısı, "Siyaset Meydanı" müptelası da olacak ki çeşitlilik artsın. Valla ben inanıyorum nerde çokluk, orada bereket.
Şu güzel ömrümün, şu fani dünyada geçirdiği 49 yılı geride bırakırken, üstelik 50'ye dayadığım merdivenle bu yılı karşılıyorken, kendime verdiğim sözüm falan yok. Tutmuyorum çünkü, çok denedim, çok yanıldım. Gene deneyip gene yanılsam da olur aslında. Galiba bu hayatta becerdiğim şeylerden biri haline geldi "kabullenmek". Mesela reçel pişirmeyi beceremiyorum, aldım koydum bu yanımı bir kenara. Çok denedim, çok şerbet, çok kaya, çok balçık yaptım ama reçeli yapamadım. Baktım olmuyor, yemeği de bıraktım. Anacığım yaparsa ne ala. Bak o zaman ağız dolusu yer, son lokmasına kadar keyfini çıkarırım. Bir diğer şey "asla" dememeyi öğrendim galiba.
Asla yapmaz, asla seyretmem, asla gitmem, asla dokunmam... Hayat bu! Öyle bir "yedirir ki" o "asla"yı diyene, o masadan kalkamaz bir süre.
Pandeminin yarattığı hezeyanları bir yana bırakıp, üstelik 2021 yılı başında Corona atlatmış insanlar olarak, 2022den de kendimizden de büyük beklentilerimiz yok. Mavişi tam zamanında ve severek aldık ki hayatımıza, galiba en çok minnet bu anlamda kendimize. Kesinlikle, hayata baktığımız yeri daha çok sevmemizi sağladı.
Her daim sağlıklı olmayı öncelikleyerek, daha çok doğada olabilmeyi, daha çok çiçek görmeyi, kuş sesi dinlemeyi, ağaçlara daha çok sarılabilmeyi, yeni yerlere, göklere, denizlere, göllere uyanabilmeyi, haliyle gezmeyi, kediye, köpeğe, insana, yaşlıya, gence daha umutlu günler, yarınlar sunacak bir ülkeye hızla ve daha fazla vakit kaybetmeden dönüşebilmeyi umuyorum.
Umarım ve diliyorum ki, iyisiyle, güzeliyle, acısıyla, tatlısıyla, 2022'de de iki kelam edecek nefesimiz, insanımız, neşemiz, sağlığımız, bunları yapacak paramız olur.
28 Aralık 2021
Siyah Kutu
Eski bir Rum köyünün sokaklarında, cumbalı evlerin arasında, denizin kokusuyla yürüdüler bir süre. Sessiz ve istemsiz. Sabahın erken saatlerinde, ada vapurunda kulağına çarpan kelimelerin kırıkları, ellerine batmış gibiydi, hiç değmedi yürüyüş boyunca elleri ellerine. Sessizliği bozan Dimitri oldu.
KELİME OYUNU 56 / Kelimeler: Denizkızı/Lüminesans/Rahibe/Şefkat/Tüccar
27 Aralık 2021
DELMECE YAYLASI Bir Maceradır #y2ymavis
Perşembe gününden başladım; nereye?
Günler önce zarfı da yollamışım; kar kış kıyamete diye.
Cumartesi sabahın onu; amannnnn keyif de mi yapmayalım. Hem paketler var.
Cumartesi öğlen saatleri, bir civarı; hadi hadi güneş harika.
Cumartesi yolda, ikiye gelirken ; Selimiye üzerinden Delmece yaylası yapsak?
Cumartesi yolda, üç gibi; manzara harika, bir mola versek?
Cumartesi yayla yolunda; şahane değil mi?
Cumartesi yayla yolunda; eeee yol açık mı? Değil mi? Buz mu? Dönmek lazım o vakit. Sahilden gider miyiz Armutlu'ya?
Cumartesi yaylada; geldik valla. Aferin bize. Şoför usta olunca. Hak ettik kahveyi, önce bir sucuk ekmek ve şarap molası iyi olmaz mı? Akıllı kadınım tabi :) Hem de becerikli.Cumartesi dönüş yolunda arabada, ne ara beş oldu; Şanslıyız değil mi? Gün de batıyor. Dur bizimkileri arayalım.
Cumartesi Delmece Yaylası'ndan Mecidiye köy üzerinden Armutlu Sahil yolunda; Kalır mıyız?
Cumartesi akşamüstü, altı civarları; Kalalım, pazar hava 18 derece lodos.
Cumartesi akşamüstü, yedi olmuş bile; Bir şişe daha şarap mı alsak? İçer misin?
Cumartesi akşam, denizin dibi, çam ağaçlarının altı, sekize beş var; Hayat bize güzel.
Cumartesi gece yarısı, on ikiye yirmi var; dönmek zorundayız.
Cumartesi gece yarısını beş geçe; yatağın olduğu yer ıslaktı, su almış olabilir mi araba?
Cumartesi gece yarısını on geçe; sineklik yüzünden oldu her halde.
Pazarın sıfır sıfır otuzikisi; yolun en ıssızı, fonda Zeki Müren, İmkansız... Bu kadar olur, sevmiyorum gece araba kullanmayı, ama kader, adam on yılın başı, keyfime dokunma demiş, ben bu gece içeyim demiş, ne yaparsın, bildiğin durum şu: şoför Evren, tırsak tırsak araba kullanacak.
Bahtıma yol zifiri; bir de üstüne, giderken giderken bitti iyi mi? Buyur buradan yak. Bu tepe de neyin nesi? Hem neden bu kadar karanlık.
Pazarın bire on kalası, kendi kendime öfkeli; sevmiyorum gece gece araba kullanmayı.
Ne demek bir şey olmaz, geri mi döneyim? Tek gözün kapalı halde nasıl biliyorsun tüm bunları, sen numara mı yapıyorsun? Bak gene uyudu?
Bunları uyurken nasıl da biliyor, ben nereye bakıyorum acaba yolda giderken?
Zaman dediğin su gibi akıyor, yol virajlı dönüyor da dönüyor. Fonda Çiğdem Gürdal | Olanlar Oldu Geçti Artık, iyi de ben bu şarkıyı bilmiyorum ki. Söylemem lazım bağır çağır. Yoksa uykum gelir. Camı açayım. Soğukmuş, kapatayım.
Frekans değiştir, fonda Bir Kızıl Goncaya Benzer, kim söylüyor ki, kim söylüyorsa söylüyor... Ben eşlik edeyim. Ver coşkuyu...Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Olmayacak bu iş böyle, frekans değiştir; castık castık... Yok bu kafamı şişirir.
Frekans değiştir; reklamlar... Olmadı, neyin reklamı bu, bu saatte.
Frekans değiştir; "Rüyamda Buluttum" Can Bonomo... Oh tam bir yol arkadaşı. Hem Demet de var. kankam sayılır.
Nerede başladı bu hikaye de
Ben böyle delirdim
Nasıl oldu da sevdim çok canımdan
Ben böyle değildim
Gene mi reklamlar... Ne güzel de söylüyordum.
Frekans değiştir; Zeki Müren, Yıldızların Altında... Valla da öyle, gidiyorum yıldızların altında. İstanbul yoluna çıkayım, sonrası kolay.
Pazarın biri çeyrek geçesi; Kurtul mu yazdı o tabelada, ne çok araba var yollarda, Ovaakça'ya gelmişiz. Yaşasın. Nereye gidiyor insanlar gecenin bu saati. Çevre Yolu, rahat bir nefes derken, ralli mi yapıyor bunlar, çıkışa 500 m tabelası mı o? Hopppp evin sapağına geldik bile.
Müzeyyen Senar, Benzemez Kimse Sana hem de Tarkan'la düet, ver coşkuyu...
26 Aralık 2021
Özlemek Taç Yapmaktır Aslında
Keşkelerden bir mümkün yaptım kendime, acabalardan bir dünya.
Seni bir nehir kenarına bıraktım, kendimi dağın başına.
Mümkünlerden kaybettim şu hayatta, galibalar acıttı canımı en çok.
Seni özlediğim sabahlara uyandım, öğlen rakısını bahane edip içli köfte yapıp sessizce ağladım.
Kozalaklar topladım, içinde anılar sakladım,
senden sonra tek tek çıkarıp onları kavanozlarda sakladım.
Komşular geldi, can fıstığı sanıp helvamı kavurdular,
en sonunda karalar bağladı tencere bahtlı yüreğim, onu bile anlamadılar.
Sana ait ne varsa gürül gürül çağlayan sulara bıraktım, tencereleri, kavanozları, tülleri.
Yelkenli oldular, rüzgar doldular.
Gözyaşımı, uzak diyarlarda sevda türküsü belleyip ucuz pavyonlarda uvertür olarak çaldılar.
Ben seninle olmazları başıma taç yaptım, yüreğime çan.
Şimdi vakitler ne zaman seni gösterse, uzak şehrin kilisesinden bir ses duyulur.
Çandan öte, cana yakın kederli bir ses, sevenlerin burnunu sızlatır.
Fotoğraf / Ocak 2020 / Darmstadt Gezisi