A.nur "Bugün Kimim?" diye sorarak başlamıştı bu mim için yazmaya, persona noN grata blogunda.
Geç oldu biliyorum ama ilham ancak bugün geldi bu sorunun cevabını bulmaya... Teşekkürler...
Adam kadına gitmek istiyordu ama onca yaşanmışın üzerine geçen zaman gerçekten ilaç olmuş muydu her ikisine de bilmiyordu... Endişeliydi... Sabah uyandığında heyecanını yeneceğini ve yola çıkacağını umuyordu ama sabah hiç de düşündüğü gibi olmadı... Aynada kendi ile uzun uzun hesaplaştı, onu gördüğünde kuracağı cümleyi önce içinden sonra da kimsenin duyamayacağı bir sesle dışından tekrarladı... Kendi bile duyamayınca afalladı, cesaretsizliği mi korkusunu güçlendiriyyordu, korkusu mu cesaretsizliğini bilemedi.
Adam hazırlandı yavaş yavaş, zamanı durdurmak ister bir hali vardı. Pişman mı olmuştu geliyorum diye telefon açmaktan bilemedi. Ama kadın hazır olmasa ve istemese adamı, gelme derdi... Kadın demedi, adam bilemedi... Kahvaltı masasında okurken günlük gazetesini, çayını yudumladı yavaş yavaş. Yola çıktı yavaş yavaş... Saat 18'i gösteriyordu evden çıktığında, oysa daha iki saat vardı geminin hareket etmesine.. Ama geç kalmak istemiyordu herhangi bir sebeple...
Adam her zamanki gibi üst salondan aldı bileti ve tekli koltuklarda, cam kenarında sonsuz maviliklerde martılara takılı kalan gözleri ile düşünmeyi severdi ve hayal etmeyi ilerisini... O günde öyle yaptı, kapadı gözlerini, her zamanki huzur yerini tedirginliğe bırakmış olsa da gökyüzünde süzülen bir martı ile arkadaşlık etti yol boyunca...
Gemi limana yaklaşırken bir telaş oldu üst katta, doktor var mı çığlıkları yükseldi bir anda. Geminin kaptanı sürekli anons geçiyordu limanda bir ambulansı hazır etmeleri için... Bir kadın yığılmıştı olduğu yere. Yanında küçük bir çocuk. Şaşkın ve ürkekti, korkudan kocaman açılmış gözleri ve soluğu kesildiğinden bembeyaz olan yüzüyle bakıyordu sabit bir bakışla adama. Adam çocuğun gözlerinde görünce kendini, titremeye başladı. Korkuları sarıyordu bedenini, aklını, yüreğini... Söz geçiremeyeceğini anlamıştı korkularına, gemi limana vardığında kararını vermişti...
Adam ertesi gün gazeteyi açtığında başlığa takıldı önce, “Yalova – Bursa yolunda beklenmedik bir kaza.” Haberdeki her ayrıntıyı okudu defalarca… Oturdu olduğu yere. Bir sigara yaktı telaşla, bir kez daha okudu, yavaş yavaş... Derin bir nefes aldı, yavaş yavaş... Ağladı içine, yavaş yavaş... Bir sigara daha yaktı telaşla... Yandı yüreği, yavaş yavaş... Mutfak kapısına bir yumruk attı, yetinmedi bir de duvara: Elleri kanıyordu; akan her damlada yüreği yanıyordu, "sen korkağın, cesaretsizin tekisin, yansın yüreğin, sen acılar içinde kıvranarak öl, yavaş yavaş..." diye bağırdığı duyuldu açık mutfak penceresinden... Vurdu saatlerce önüne ne geldiyse, yıktı ortalığı, kattı birbirine... Kanattı kendini, ardı ardına defalarca... Etraftakoşup yetişen komşularına, "bırakın" diyebildi, "bırakın da öleyim yavaş yavaş..."
dün kurdum bu cümleyi... ve dedim ki ne kadar çalışırsam o kadar harcadığıma göre, gitmek istiyorum çeşmeye; az çalışıp, az yemek ama çok yaşamak için... dilerim gidersiniz... ben o karede duvar dibinde açan bir gelincik olmak istedim...
Evren çok haklısın.. Ne kadar kazanırsak o kadar harcıyoruz.. çok mu lazım sürekli bir şeylere sahip olmak.. borçlarla ipoteklenmiş bu hayattan bir an önce kurtulup özgürlüğümüze kavuşmak en büyük hayalimiz:) sevgiler kocaman:) Not: gelinciğin duvar dibinde :)
Bazı şarkılar var, neden bilmem çığlık çığlık söylemek geliyor içimden...
Fotoğraf: deviantART
Ve kadın, ilk defa o gece, kontrolü adama bıraktı; herşeye rağmen uyumak ve uyanmak istedi…
________________________________________________________________