26 Ağustos 2009

KARANLIK KORİDOR / İlk

Köhne bir binanın karanlık koridorlarında dolanıyorum nereye gideceğimi bilmez bir halde. Bir kapı açılıyor; içeride bir hayat kadını, adamı bağlamış yatağa kelepçelerle, adamın cüzdanı elinde değer biçiyor kendine. Adam şansına öfkeli, kadın kaderine... Hayatın ona ödettiği bedele küskün çıkıyor kapıyı çarpıp adamın üstüne. Arkasına dönüp bakmıyor bile. Omzuma çarpıp geçiyor yanımdan, varlığım umurunda bile değil o anda...

Hemen yan odada bir bağrış, çığrış sanıyorum yer yerinden oynamış, dünyalar yıkılmış üzerlerine. Adam çarpıp çıkıyor kapıyı, kadın bir paspasın üzerinde sürünüyor onu değil beni seç diye. Adam kararlı adımlarla iniyor merdivenleri kadın yaşlı gözlerle paspasa sarılıyor güç kuvvet versin diye. Uzatıyorum elimi, hadi kalk ayağa diye, bakıyor sadece.

Uzaklaşırken oradan bir kadın geliyor, iki elinde çocuk yetmiyormuş gibi bir diğeri sırtına bağlı. Üstleri başları kir, pas içinde. Açlar, bakışlarından belli. En küçüğü bir deri bir kemik, diğerlerinin gözlerinin feri gitmiş. Yaşam diyorum, bari onlara dönse gülen yüzünü. Ama nafile... İçimde sızı yürüyorum ışığı görebilme ümidiyle...

Alt katın merdivenlerine geldiğimde, kırmızı straplez elbisesi, siyah topuklu ayakkabıları, ağzında bir sigara ile bir kadın, makyajlı yüzü sanki bir maske. Açıyor evinin kapısını, içerisi zifir karanlık... Elindeki çakmakla aydınlatıyor adımını attığı yerleri. Oysa ne şaşalı, ne ışıltılı görüntüsü... Dalıyor kendi karanlığına, kayboluyor kapısının ardındaki benliğine...

Hemen alt katta genç bir delikanlı; belli kafası dumanlı, laf atıyor bana bir iki, başımı eğip uzaklaşıyorum yanından. Takip ediyor beni bir süre merdivenlerde; içime korkular salarak... Kapıya uzattığımda elimi, yaklaşıyor bir iyice: Ne oldu yakıştıramadın mı kendini bu koridorlara diyor. Dönmeden yüzümü ona ve sönmeden otomatın ışığı: Ondan değil de diyorum, ağır geldi hayatın kokusu buralarda bana, çıkıp sokaklara oksijeni çekeceğim ciğerlerime, kendime gelebilmek için bir süre... Burası diyor kaybedenler oteli, konukları hep geçici... Kapıyı açıyor bana, dikkat et sokaklara diyor, en çok da darsa ve çıkmazsa zordur işin, anlamazsın bile yönünün buraya döndüğünü. Bir sabah uyandığında kuşluk vakti bakmışsın ki bu otelin konuğu olmuşsun. Ama korkma, dedim ya burası kaybedenler oteli, konukları hep geçici...

_____________________________________Devam Etti...
Fotoğraf / Michel Agostinelli

7 yorum:

  1. süperdi..çok sevdim çookk..

    YanıtlaSil
  2. Tam da hayatı yazmışsın..tüm rezilliği ve güzellikleri saçmalıklarıyla hayat böyle bir şey..süperdi gerçekten.

    YanıtlaSil
  3. Yüreğine sağlık sevgili Evren.Çok beğendim...

    YanıtlaSil
  4. nilyim dilerim devamını da seversin...

    YanıtlaSil
  5. hayat devam edecek ufuk çizgisi bir seri halinde...

    YanıtlaSil
  6. Ne ara yazdın Evren'ciğim? Başlıyorum hepsini tek tek okumaya.
    Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...