Şaşırıyor insan; bir doğa felaketini içilen içkilerle bağdaştıranlar olunca ve bir başkasını dini vecibelerin yerine getirilmeyişine bağladığında ama insan en çok insanlığın nerede ve ne zaman kaybedildiği sorusuna cevap ararken şaşırıyor galiba...
Dün akşam iftara gittik. Ben oruç tutmadığım için gelmiyeyim dedim, illa gel dediler. Gittim elbet, davete icabet etmek gerekirdi; öyle öğrendik. Herkesle birlikte bekledim: Sosyalleşmenin keyfini sürdüm. Herkes birbirine, Allah kabul etisn dedi ve hurmalar, zeytinlerle iftariyelik tabağını silip süpürdü. Yemeğin sonlarına gelmemiştik ki, yanımda oturan arkadaşımız "soğuk soğuk terliyorum, başım ağrıyor" dedi. Bir ağrı kesici attı ağzına. 3 günde 10 tane ağrı kesici içmişti. Sıkıntıları vardı, aynı yollardan geçmiştim evvel zaman önce, bilirdim; durup dururken basardı, darlanırdı insan. Ablası, onu matenetli olmamakla suçluyor, sabırsız olduğu için kızıyor ve her zaman uyumsuz olduğuna dem vuruyordu. Evet, nazlı büyütülmüştü ve evet, evin en küçüğü olduğu için de şımartılmıştı ama sonuçta şu anda, yolunda gitmeyen birşeyler vardı. Sigara içmek için gitti, döndüğünde rengi gitmişti. Boncuk boncuk terler boşalıyordu alnından. Geçen hafta küçük tansiyonumun sürekli oynak olması ve yükselmesi bende de aynı etkiyi yarattığından, tansiyon üzerine konuştuk bir süre. Ayaklandık gitmek üzere, o da kalktı bizle, kapıdan çıktık beraber ama 5. adımda "bana birşey oluyor, nefes alamıyorum" dedi ve yığıldı olduğu yere. Sokak ortasında bir büfe önünde bir sandalye bulduk ve oturttuk onu, en az 10 kişi yardıma geldi. Su getiren, kolonya bulan, ambulansı arayan derken durum daha da ciddileşince hastanede aldık soluğu.
Acil servisin önünde bir kalabalık. Tansiyonu fırlayan, şekeri yükselen acilde almış soluğu iftar sonrası... Ben derin düşüncelerde... Bizimkinde tansiyon 8/4... Tansiyon düşünce, boğulma hissi oluşurmuş, öğrenmiş oldum. Hemen bir izotonik bağladılar; müşaade altına alındı ve kısa bir süre sonra kendine gelmeye başladı. Espriler başladı kendi aramızda, neşemiz yerine geldi; O'nun da rengi...
Akşam eve dönerken, bir bayılma anında yardıma koşan insanımızı düşündüm, bir de felaket anında yağmalayan insanımızı... Biz nerede, ne zaman unutmuştuk insan olduğumuzu bilemedim....
Ya da nerede ikiye bölündük?
YanıtlaSil"Benim memurum işini bilir" , "Ben zenginleri severim." le çoğaldı Sevgili Evren. Sadaka kültürüyle gelişti. Sabıkalıların en yüce makamlara -her yolu deneyerek- gelmesiyle tavan yaptı.
YanıtlaSilArtık dürüstlük tu kaka oldu, enayilik sayıldı!.. Televizyonlar, gazeteler satılmışlarla dolduruldu.Ahlaksızlıklar,hırsızlıklar din kisvesi altında yapılır oldu. Her yol amaca ulaşmak için mübah sayıldı.
İnsanlar dinle, futbolla uyutuldu; yoksullaştırılarak kendi derdine düşürüldü. Küçük hesaplar yapar oldu...
Doğru söyleyenler hapihanelere tıkıldı... Yalan söyleyenler, hem de yüzü bile kızarmadan yalan söyleyebilenler baş tacı edildi.
bu sabah haberlerinde yine aynı görüntüler vardı. "evimde yok" diyerek tabak toplayan kadınlar. kim suçlu cidden kafam karıştı.
YanıtlaSilzaten ortalığa dökülmüş ziyan olmasın benim evimde yok diye yoksullar mı, malları heba olan esnaf mı, yoksa topladıklarını satışa çıkaran şarlatanlar mı ?
bu ülkede bu derece adaletsiz gelir dağılımı, bunca cehalet, bunca sefillik varken bu yaşananlar abartı değil.
bi de neyi farkettim biliyor musun Evren, o tabak toplayan kadınlar ve de adamların çoğunluğu açılımı yapılan kürtlerdi. aça aça bitirilemeyecek gibi görünüyor.
Yardım eden ve yağmalayan... İnsan olduğumuzu unuttuğumuz değil aksine insan olduğumuz için var ikisi de bana göre. Evet acımasızca geliyor belki ama hayatın, var oluşun da temel
YanıtlaSilgerçeği. İyiyle-kötü, melekle-şeytan, cennetle-cehennem, akla-kara yaradılıştan beri insanoğlunun mayasında birlikte yaşıyor, dünya döndükçe de yaşamaya devam edecek.
Ha bi de çok geçmiş olsun. Şu hastanelerden bi kurtulamadın gitti be kardeşim :((