Hayat sana da komik geliyor mu düşününce...
Düşlere düşünce...
Bebelere balon gibi birşey olmasa gerek...
Okyanus kıyısında bir ev... Beyaz verandada, beyaza boyanmış bambu bir koltuk...
Uyumadan önce neden bu düşü görür ki insan...
Kafam allak bullak...
Kelimeler zamansız, yersiz ve kafiyesiz... Doğal olarak da keyifsiz... Öylece akıp gitmiyorlar...
Gitmek isteyen kelimelerimde var elbet ama
Utanıyorum aklımın girdaplarında gezinmekten... Korkuyorum
Beyazlığa yakışmıyor...
Okyanus kıyısında bir ev...
Beyaz verandada, beyaza boyanmış bambu bir koltuk...
Uyumadan önce neden bu düşü görür ki insan...
Düşlere düşünce...
Kesinlikle, bebelere balon gibi birşey olmasa gerek...
Katlanırsan patlarsın... Patlarsın, zamansız, yersiz, kafiyesiz... Ve de üstelik keyifsiz...
Oysa kabul etmek öyle midir? Zamanda akmak, kabullenmektir.
Duraksız gidişlerin, soluksuz bekleyişleri olurmuş... Güldürme beni...
Saçma bir cümle, yazmaya bile değmez... Silmeye bile hatta.
Bırak, aktığı gibi kalsın kelimeler...
Siyahsa siyah beyazsa beyaz...
Beyaz...
Eski bir şehrin penceresinde asılı kalmış bir nefes... Duydun mu?
Yazdıklarımı göremediğim bir karanlığın orta yerinde, beyaz bir kumsalın okyanusun sularında ıslanışına tanıklık ediyor düşüm...
Beyaz bir verandada beyaz bir bambu koltuk üzerinde, salınıyor yüreğim
Bir o yana bir bu yana...
Yeter!
Öyle beyazsın ki...
Düş gibisin aşk...
Düşmek gibisin...
Ama asla bebelere balon değilsin...
Düşlere düşüncesin...
Derinsin...
düşünce boğulacak kadar derin
ve yücesin
göklere kanat açtıracak kadar yüce
Yerde misini gökte misin?
in misin cin misin...
Portakalı soysam
baş ucumda belirir misin
deliriyorum galiba aşk...
yine de biliyorum
Düşlere düşünce...
Kesinlikle, bebelere balon gibi birşey değil...
uykusunda durmadan kuşunu arayan kafes yüreğimiz, içinde ne kadar güzellik varsa vermek için çırpınana, beyaz, düşlerimiz gibi, anlatamadığımız gökkuşağımızın ifadesi beyaz, bizim özgür ruhlarımız vermek istedikçe, haylaz haşarı, uslanmaz bir çocuk gibi içimize daha içimize kaçan kalbimiz, belki de kalplerde çocuklar gibi sorulunca söylemiyor hemen ismini, kendini korumak için ... baksana söylemediğimiz isimlerimizle bile yeterince kırık düşlerimiz.
YanıtlaSilseni seviyorum evren, hersabah düşüyor gözlerim duygularınla.
EVREN;
YanıtlaSilYıkıntımın üzerine gözümün içine baka baka kendi yıkılmışlıklarını da bırakıyorsun ya,insan bundan haz alır mı? Ben alıyorum.
Saygıyla durup 1 dakikalık sessizlikse minnet. Ben bu yazıda bunu yaptım. Şimdi adımsızlığımı katıp ardıma gidiyorum. Bilmediğim,bilmeyeceğim bir şehrin kalabalığına bırakıyorum düşlerimi. Belki bebelere balon vardır o şehrin parklarında.
Katlanırsan patlarsın. Haklısın.
YanıtlaSilAma 'ya patlarsam??' diye korkup katlanmazsan da belki hiç dolamazsın...
Hepsi ayrı muamma!
Sevgiler
kaç kere okudum bir bilsen kelimelerini, her seferinde durdum, en çok da sevmek için tanımak gerektiğini düşündüğüm için... ve tanımak için gözlere değil yüreğe ihtiyaç olduğunu bildiğim için... ben yüreğini biliyorum... en çok da düşen gözlerin duygularıma çarptığı için ağlıyorum galiba...
YanıtlaSilher yıkıntı yek diğerinde kendinden birşey bulur idea... şehrin kalabalığında yitip gitmesin diye düşlerin, arada bir gökyüzüne bakmayı unutma, belki bir çocuğun elinden kaçırdığı uçan balonuna takılır düşlerin...
YanıtlaSilo yüzden katlanmak yerine kabullenmek gerek ya eğer becerilebiliyorsa sokak kedisi... dolmak, doymak ve yaşadım diyebilmek için... yoksa, saçımı süpürge ettim diye gezersin gibi gelir bana... oysa gerekliyse saçı süpürge etmekte gerek...
YanıtlaSil