10 Ocak 2010

SINIR ÇİZGİSİNDE BİR BİLGE KİŞİ

Sınırları vardı, her insan gibi onunda kendi sınırları. Öyle çok sevdi ki, öylesine inandı ki, bir gün; gerekli olduğuna inandığı tek bir gün, sınırlarından birini biraz öteye taşıdı. Değişmek biraz da sınırlarını aşabilmekle ilgili değil miydi? Sınırlarını aştı... Ulaştığı yeni topraklarda kendine yepyeni sınırlar çizdi, geliştiğini, büyüdüğünü ve değiştiğini düşünüyordu. Mutluydu. Ta ki, yeni sınır çizgisinin yerini de değiştirmek zorunda kalıncaya kadar. Bir an düşündü: Sınırları değiştirmek, gelişmek miydi, kendinden ödün vermek mi?

Kafası karıştı... Bilge kişiye gitti, uzun uzun olup biteni anlattı. Bilge kişi onu dikkatle dinledi. Sorular sormadı, cevaplar vermedi. Sadece dinledi. Ne kadar anlatılırsa o kadarını dinledi. Bilge kişinin yanından uzaklaşırken, aşk için dedi bazen sınırsız topraklarda dolaşmak gerek... Bunu bilge kişi falan söylememişti. Zaten bilinen bir bilge kişi falan da yoktu. Herkesin bilge kişisi; yüreği, aklı ve vicdanından oluşan bir sac ayağıydı. Biri eksik kalsa bilge kişi bilge kişi olmaktan çıkardı. Bunun altını burada çizmekte fayda var, herkesin bilge kişisi kendineydi. Mutlak bir doğru yoktu, mutlak bir sınır da... Yani herkesin kendi doğrusu vardı ve herkesin kendi sınırı...

Sınırlarını gün geçtikçe biraz daha öteye ve biraz daha öteye taşıdı. Mutluluk yerini, huzursuzluğa bıraktı, huzursuzluk mutsuzluğa... Onlarca soru cevapların beklerken, onlarca soru daha mitoz bölünme ile çoğalıyor ve onu boğmaya başlıyordu. Bütün bunların bir sonu olmalıydı, bir yerde hala korunan ve geçilemeyecek bir sınır. Telaşla etrafına bakındı; ilkelerine: Ne zaman vazgeçmişti ki bir çoğundan... Ya savundukarı: Onları da bırakmıştı geçmiş zamanın akan giden telaşında bir çitin ardında... Şimdi, hepsinin yerini garip bir sızı doldurmuştu. Vazgeçtiği her bir sınır, yerleşik bir acıya dönüşmüştü. Kuşkusuz herkesin deneyimi böyle sonuçlanmıyordu ama onunki acıtıyordu. Bir sabah, sabahın erkeninde, kalın duvarları olan, güçlü bir duvar çizdi. Bu geçilmesi kolay olmayan bir sınırdı. Sınır onu mu içeride tuttu, yoksa herşeyin dışında mı bıraktı hiç sorgulamadı. O sınıra ihtiyacı vardı. Bazı sınırlar daha fazla zorlanmamalıydı... Bazı sınırlar hiç kaldırılmamalı...  Bazı sınırlar hiç olmamalıydı...

Sınırın nerede, ne  zaman, ne için, ne kadar olacağına ise, bilge kişi karar verirdi. Bilge kişi, kısa bir bocalama sonunda kararını verdi. Sınır buraya kadardı.



____________________________________________________________

Fotoğraf/deviantART

4 yorum:

  1. sınırları belirleyen de bizleriz, onları kaldıranda.. ama bunlar söylendiği kadar kalkmıyor insanın hayatından, belki biraz acı, belki biraz zaman gecmesi gerek.. kimbilir..
    Evren cim, blogunu degitirmişsin, ne güzel olmus:) hayırlı olsun,
    sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim cadı :) yeni yıl, yeni bir yüz dedim, beğendiğine sevindim...

    YanıtlaSil
  3. Bilge kişi; Sınırsız sonsuz varlığın bilincine varınca;kendi sınırlı ve sonluluğunu ezelde inşa edilmiş olan kapasite duvarını farkedip durmuştur belkide.Arayış kendine döndürmüştür kendi gözlerini.Mutluluk basmıştır yüreğine.Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  4. belki de o arayışın sonunda varılacak yerdir mutlak mutluluk ve ilahidir bir o kadar... belki de öyledir değil mi sufim??? sevgiler benden sana...

    YanıtlaSil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...