Merhaba Sevgili Evren,
Devam edelim mi kaldığımız yerden...
OLAY:
Salondaki büyük masada yemek yerken, sessiz ve sakindiniz. Sohbet; günler öncesinde yerini derin iç seslere bırakmıştı. Aniden çalan telefon ile onun masadan kalkışına ve hatta sırtına dönüşüne anlam verememiş ve az sonra şakıyan sesini duymuş ve şaşırmıştın. Telefon görüşmesi bittiğinde, "hayırdır" der gibi bakmıştın, "şantiyeden bir arkadaş sadece"... Verilen cevabın yüzde yarattığı anlamsız tebessümü anlamaya çalışırken de bakmaya devam ediyorsun sessizce... Onun, gülen sesi, yüzü ve gözlerini anlamaya çalışırken; o, "yahu valla, sen şimdi böyle bakıyosun ya, sinirim bozuldu benim, ondan gülüyorum" demişti...
ÖĞRENİLEN:
Unutmaki, heyecan önce sesle ele verir kendini, sonra bir gülümsemeyle, sonra inkarla... Duyarga her ne kadar eklem bacaklılara özgü; başın ön bölümünde bulunan, eklemlerden oluşmuş hareketli duyu alma organı olsa da, senin gibi yüreği kocaman insanların da bir süre sonra antenleri gelişir. Gözlem yeteneği güçlü, karşısındakinin hal ve tavırlarını o güne kadar dikkate almış biri olarak hemen fark edersin, değişimi. Böyle bir değişimle karşılaştığında ilk tepkin, güveni devam ettirmek niyetiyle, eyvallah olmasın söylenene; karşındaki ses titrediğinde sebebi sen değilsen, şahidi de sen olma!
Fotoğraf / Crystal Newton
Sohbet günler öncesinden yerini iç sesine bırakmışsa zaten, birileri geç kalmıştır gitmek konusunda...
YanıtlaSilayyyyy...
YanıtlaSilgerçek olmasın böyle şeyler.
filmlerde olsun.
film bitince de geçsin gitsin görüntüler.
şahsen bi kaç kere yaşadım ben bu anı evren.
YanıtlaSilkalbim kocaman değil belki amma.
hatta çoğu zaman firaridir belki amma.
gözlem yeteneğime.
sezgi yeteneğime güvenirim.
anlarım o değişimi.
akşam başımı alır giderim hancıya.
yorgunum hancı derim...
bakar bana babacan babacan.
ağır ağır konuşur merdiven çıkar gibi...
sorar;
sular mı yandı ne?
susarım.
alırım saz heyetimi yanıma.
başlar benim ebedi şarkım.
gökyüzünde yalnız gezennnnn yıldızlar.
hesap görülür yavaş yavaş...
haydi abbas vakit tamam rakıları getir diye bağırır tanımadığım biri.
sonra ayten gelir yanıma...
markiz pastanesini anlatır.
ne kadınlar sevdim be ayten...
zaten yoktular der gibi bakarım. alınır.
sonra hep bir ağızdan kadehler vurulur tüm geçmiş aşkların şerefine.
aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
tüm mekan neşesiyle o akşam bir zildedir.
ismaille rüstem her üşüyen omuza birer şal örter...
bir hüzün gibi...
güllerin ağladığı bir saat vardır ya hani.
artık başka diyarlara yelken açma zamanı gelmiştir bilirim.
yere dökülmüş şarapların üzerine güneş doğarken...
giderim rüzgarı kontrol ederim.
gülümserim.
kendi kendime,
ne duruyorsun be derim.
atarım kendimi denize.
işte o an rahatlarım....
o anda ne düşmek dalgalara...
ne hürriyet ne karım...
deniz(!) güneş ve ben bahtiyarım.
hangi sevdanın gidişinde geç kalmamıştır ki taraflardan biri gereksiz...
YanıtlaSilbir film gibiydi tijen... bir filmin sahne sahne hatırlanışı gibi şimdilerde dejavu...
YanıtlaSilabsalom boşuna yüreğini gizlemeye çalışma, pek ala da kocaman... hem de yufka :)
YanıtlaSilnazımla senin denizin bir olmasa da bahtiyarlığınızın birliği gülümsetti beni bir parça :)
kimin söylediğini hatırlamadığım bir söz vardı evrencim, kadınların olağaüstü içgüdeleri vardır, herşeyi görebilir, bulabilirler,açıkça olan dışında.
YanıtlaSilve ne kadar açık görünüyorsa bazen o kadar gizleniyor birşeyler. ben hikayenin önce, sonrasını okudum ama insan gerçek olmasın istedikçe, herşey fazla gerçek işte.
ben de büyüklerimden duyduğum "Allah gösterir" lafının ne kadar doğru olduğunu anladım sevgili y. bu süreçte... sen gerçeklerden sakındıkça ve saklandıkça, karşına çıkıyordu her bir giz tüm açıklığıyla...
YanıtlaSilsebebi sen değilsen şahidide olma ...
YanıtlaSilBen nasıl kaçırmışım bunu kızdım bak kendime şimdi ..
kaçırmamışsın ya işte ateşim :)
YanıtlaSil